Denizli’nin sessiz bir kasabasında, pamuk tarlalarıyla çevrili geniş bir ovada yer alan 1880’lerden ...
Caption
Denizli’nin sessiz bir kasabasında, pamuk tarlalarıyla çevrili geniş bir ovada yer alan 1880’lerden kalma taş bir konakta yaşanan gizemli bir olay, hâlâ kasaba halkının kulağa fısıldanan hikâyeleri arasında yerini koruyor. Konağın dışı solmuş kireç beyazına boyanmış, pencereleri eski ahşap kepenklerle örtülüydü. Girişinde ağır bir ahşap kapı vardı. Söylentilere göre, bu konağın alt katında bir zamanlar bir dokumacı yaşar, geceleri antika bir el tezgâhında garip desenler dokurdu. Sonbaharın serin bir gecesinde ortadan kaybolmuş, ardında yalnızca o eski tezgâhı ve bir makara siyah ipliği bırakmıştı. Kasaba halkı, dolunay gecelerinde tezgâhtan gelen düzenli tıkırtılar duyduklarını, siyah ipliğin kendi kendine çözülmeye başladığını anlatırdı. Cem, 31 yaşında genç bir tekstil sanatçısı, yeni projesine esin kaynağı olması için bu konağı kiraladı. Kasaba bakkalının, “O ipliğe dokunma evlat, seni desenlerin içine hapseder,” şeklindeki uyarısını hafife aldı. “İplik dediğin desenin ham maddesi,” diye gülümsedi. Konağa taşındığında, alt katın loş ama büyüleyici atmosferi dikkatini çekti. Mekân yüksek tavanlı, taş duvarlıydı ve köşede, paslanmış ama sapasağlam bir dokuma tezgâhı duruyordu. Yanında bir makara siyah iplik ve sarı sayfaları zamanla solmuş bir defter vardı. Defterde karmaşık desenler ve dikkat çeken bir not yer alıyordu: “İpliği çekme.” İlk günler sessizlik hâkimdi. Cem gündüz kasabayı geziyor, geceleri konakta tasarımlar yapıyordu. Ancak dördüncü gece, saat 02:33’te, ansızın bir tıkırtıyla uyandı. Ses, doğrudan tezgâhtan geliyordu; sanki görünmeyen bir el ipliği dokuyordu. Yerinden kalkıp yanına gittiğinde… #keşfet #instalike #instagood #keşfetteyim #öneçıkar